Şu aralar Dmry neler yapıyor da sesi hiç çıkmıyor diyebilirsiniz 🙂 Sınavlarım başladı ve bu temponun tam ortasındayım. Elimden geldiğince en iyi şekilde hazırlanmaya çalışıyorum sınavlarıma. Ehh tabi bir yandan gelen hafif ve kısa süreli projelere ise hayır demiyorum 😀 Ehh öğrenciyiz 😛 ne kazanırsak kardır 😛
Şaka bir yana bana sorulan en çok sorulardan birini, ben de kendime sormaya başladım artık.
“Hakan, makina mühendisliği yapmayı düşünüyor musun?”
Evet gerçekten zor bir soru benim için 🙂 Aslında neden olmasın diyorum. Makinaları gerçekten seviyorum ve bilmiyorum .. heyecan veriyor insana. Özellikle ağır sanayide kullanılan o devasal makineler gerçekten görmeye değer ve heyecan verici. 2. stajımı Erdemir’in 2. Sıcak Haddehane’sinde yaptığımı hatırlıyorum. Kesinlikle çok güzel bir tecrübe ve stajdı benim için. Hatta stajdan öte bir şeydi. Çok eğleniyor ve bir yanda yeni bir şey öğreniyordum. O koca cüzseli makinaların çalışma prensiplerini kavramaya çalışmaya bayılmıştım 🙂 Hele yağmurlu bir günde yüksek fırınların tekinin tepesine kadar çıkmak ve kömürün fırına akışını izlemek bir yana, o kadar yüksekte Ereğli’yi seyretmek te ayrı bir zevki benim için. Diyorum ya, makinaları seviyorum.
Bendeki makina ve biraz da elektronik sevgisi taaa orta okul döneminden geliyor aslında. O dönemde birkaç arkadaş olarak hazırladığımız enteresan maket ve modellerle kazandığımız sözlü notları ile fizik dersini geçtiğimizi hatırlıyorum. Aslında çok zevkliydi 🙂 Bazen o yılları özlüyorum ve soruyorum kendime, peki şuan neden böyle şeyler yapmıyoruz? Tabi bu sorunun yanıtı koskoca bir soru işareti. Cevabı ise başlı başına saçmalıklar.
Peki neler mi yapıyorduk model olarak? 😀 2 vitesli araba modeli yaptığımı hatırlıyorum. Şu oyuncak otomobillerden sökme elektrik motorları ve eski teyp, oyuncak v.b. ürünlerden temin ettiğimiz dişliler ile yaptığımız modelin motor ve vites kutusuna can verirdik. Çok iyi hatırlıyorum, kartondan yapardık motor ve dişlilerin olduğu kutuyu 😀 Fakat bir müddet sonra millerin yuvaları iyice genişlemeye başlar ve verim kaybederdi aracımız. O nedenle ben teneke kutuların sacı ile bu kasaları yapmaya başlamıştım. Elimizde yeterince alet olmadığı için bu tenekeleri kesmek yine kağıt makaslarına kalıyordu ve sonrasında ise anne ve babadan yenen fırçalar ise işin diğer tarafı 😀
Oluşturduğumuz bu modeller sadece ileri geri gitmiyordu tabi. Sağa sola dönmeleri bile sağlıyorduk. Hatta şu zamanında demir kablolardan yaptığımız arabalarda (ki sizlerde çocukluğunuzda eminim yapmışsınızdır) ön tekerlekleri döndürmek için mili döndürme kavramını bile aşmıştık. O zamanın en değerli parçalarından olan hazır dondurmaların tahta çubuklarını ince uçlu saat tornavidaları ile delerek yine sağ soldan temin ettiğimiz vidalar ile monte eder ve tekerlekleri bunlara takarak, ön tekerleklerin her birinin sağa ve sola dönmesini sağlayan aksamı meydana getirirdik 😀 Hatta buradaki düzeneğe bağlı olarak çalışan arka LED sinyalleri de bağlayarak, aracın sağa ve sola manevra yapacağı sırada sinyal vermesini de sağlardık 😀
Anlattığımın bu modellerle tarzında onlarcasını yaptım ve yaptık. Her biri birbirinden değerliydi benim için. Fakat hepsinin ortak bir özelliği vardı. “Tamamen mekanik oluşu” Modellerin hiçbiri elektronik bir devre içermiyordu 🙂
Vaktinde bu bölümü isteyerek yazdığım ve “belki bu modellere can veririm” dediğim günleri geride bıraktım artık. Şuan ise yerini “bitsinde ha 5 yılda ha 7 yılda, yeter ki bitsin” aldı 🙂 O yüzden orta okulda, imkansızlıkların içerisinde dahi hocaların verdiği izinler tamamen bizi bu modeller üzerinde kafa yormaya ve her yarattığımız yeni bir model de istemeyerek de olsa fizikten bir şeyler kullanmaya itiyordu. Sonrasında fark ettik ti, biz model yapmakla kalmıyor bir yandan da bir takım temel bilgileri edinmeye başlıyorduk. Bizi yeni modeller yaratmaya daha da iten, tabiî ki hocalarımızın bizi o konularda taktir etmesiydi. Eğer bizi takdir etmeyip yaptıklarımızı bırakmamızı isteselerdi sanırım pek zevkli olmayacaktı dersler bizim için. İşte öğrenmenin böylesine bayılıyorum 🙂 Keşke eğitimin her kademesinde böyle zevk alabilsek 🙂
Söz orta okul yıllarından açılmışken, bu öğleden sonrasında orta ve lise hayatımın geçtiği Zonguldak Atatürk Anadolu Lisesi’ni ziyaret etme fırsatı buldum. Açıkçası çok özlemişim lisemi ve eğer deselerdi ki o dönem “çocuklar mezun olmayın 2-3 yıl daha okuyun”, valla mezun olmak istemezdim 🙂 Bizleri yetiştiren birçok hocamızı görmüş olmam hem beni hem de onları çok mutlu etti.
Oo laf çok uzadı yine. Nerden nereye geldim. “Makine mühendisliği yapar mısın” sorusunun yanıtını arıyorduk değil mi? Başta bu sorulara “evet” olarak yanıt veriyordum fakat artık yanıtım “kısmet, ama yapmak istemiyorum” oluyor. İnsan kesinlikle sevdiği mesleği yapmalı. Çünkü eğer üretmesi isteniyorsa, bırakın neyle meşgulse, neyi zevk alarak yapıyorsa onunla uğraşsın. Tabi dediğim gibi kesinlikle kısmet işi. Hayırlısı ise aldığım eğitimin dışında işler yapmayı düşünüyorum.
Neyse en çok merak edilen bu sorunun da şu aralar ki düşüncelerim doğrultusundaki yanıtını verdikten sonra geçelim sanal aleme 😀 Dmry.net Alexa listesindeki hızlı yükselişini sürdürmeye devam ediyor ve şuan 61859. sırada. Takip edenler bilirler ki, hedefim yıl sonuna kadar ilk 100.000 arasına girebilmekti. Ki yıl sonuna 5.5 haftalık bir zaman kala bu hedefimi hayli aşmış görünüyorum sanırım. Olsun demek ki gerçekten de yararlı bir günlük oluyor. Ne mutlu bana ne mutlu size.
Bu aralar bir de cep telefonum bozuk. Aslında bu aralar değil uzunca bir süreden beri bozuk. CX65 var bende ve artık canıma tak ettirdi diyebilirim 😀 Açarsın açılmaz, kaparsın kapanmaz cinsinden. Hadi hadi hakkını yemeyeyim, kapanması problem olmuyor önemli olan açması. Çünkü zırt pırt kapanıyor 😀 Arkadaşlarım bilirler, benim telefonum asla kapalı olmaz normalde. 7 gün 24 saat açıktır ve tabi eğer bozuk değilse. Cep telefonu bir bağlılık değil benim için fakat kesinlikle en gelişmiş iletişim aracı ve bundan mahrum kalmak can sıkıyor, hayatınızı zora ittiği için. O nedenle şu aralar cep telefonu arayışları içerisindeyim. Hatta arkadaşlarıma bile tak ettirdim 😀 “olm hala seçemedin mi bir telefon” diyorlar 🙂 Fakat bu kez pahalı bir telefon alacağım ve o yüzden o fiyat aralığında o kadar çok telefon var ki! İnsan karar veremiyor. Samsung X820, E900, D820, D520 arasında döndüm dolaştım başta. Sonra baktım ki o paraya Nokia’nın Symbian alternatifleri var. Ve Symbian başlı başına bir gereksinim bence, çünkü telefona hayat veriyor. Sonrasında ise N72 almaya karar verdim. Bakalım ani bir karar değişikliği yapmazsam N72 alacağım. Internet’teki birçok alışveriş mağazasına göz attım ve en sonunda en ucuz N72 satanları listeme ekledim. Piyasa değerinden yaklaşık 50 YTL daha ucuza almanız söz konusu. Üstelik hepsinde olan 512MB hediye hafıza kartı kampanyası, ucuz satan bu sitelerde de var. Bu ucuzluğun ise tek bir nedeni olabilir, o da kesinlikle hepsiburada.com’la yarışabilir hale gelmek. Aslında hepsiburada ile yarışır hale gelemezler ama benim gibi birçok hepsiburada müşterilerini cazip fiyat ve indirimleri ile kendilerinden alışveriş yaptırabilirler 🙂 Bu nedenle interneti daha çok seviyorum. Sokak sokak dolaşmadan ürünü en ucuz satan dükkanlara birkaç “tık” ile ulaşabiliyorsunuz.
Neyse çok uzun yazdım bu akşam. Ehh uzun süredir “günlük” tadımda yazmıyordum, içimde kalmış anlaşılan ve acısını çıkardım 🙂 Yarın akşam sınav var, ben ufaktan kaçayım. Görüşürüz 😉