Akşamüstüne doğru Ankara ‘da okuyan arkadaşım Mert ile bulaşmak için sözleştik. Neyse yine gecikmeli olarak gittim yanına 🙂 Baktım Gökhan kardeşim de orada. O da Eskişehir’de okuyor tabi. Fakat ikisi de Zonguldak mezunudur. Bir okuduk yani orta okulu, liseyi. Biraz dolandık Zonguldak Çarşı içerisinde. Sonra dedik Can’ı alalım. Ben arabayla gelmiştim ve park yerine bırakmıştım onu. Gittik aldık, ve çocukların katkısıyla depoya yakıt attık. Neyse sonrasında Can’ı almak için Zonguldak Siteye koyulduk yola.
Akşam Akşam Ufak Bir Macera Oldu
Can’ı alınca dedik ne yapsak ne etsek. Sonra Ereğli’ye gitmeye karar verdik. Ereğli ortalama 40km öteydi fakat koyulduk bir kere yola. Her ne kadar Ereğli’ye 20km kala yolun sağına çekip ve dörtlüleri yakıp, acaba gitsek mi dönsek mi , Amasra mı gitsek Ahmet’i görmeye gibi kararsızlıklar yaşasak ta, Ereğli yoluna devam ettik.
Ereğli girer girmez Çınaraltı’nın oraya Okey oynamaya gittik. Zaten hazırda 4 kişiydik 🙂 Can-Ben, Gökhan-Mert olmak üzere eşli oynamaya karar verdik. Gökhan ve Mert’te cidden iyi Okey atan kişilerdir fakat bu gece ne olduysa tutuktular, hem de çok tutuk 😆 30’dan düşelim dedik, fakat dememizle bitirmemiz bir oldu gibi. Can ve ben 3 kez okeyle ve birkaç kez düz biterek 30 ‘a 0 oyunu kazandık. Evet evet 30 Hayli güldük tabi bu duruma, hele hele kordon boyunca yürürken az gırgır yapmadık çocuklarla bu konuda.
Bir ara Gökhan bir kitapçı gördü yolun karşısında ve oraya doğru yöneldi. Dedim ben de bir geçeyim bakayım neler var acaba. Fakat geçemedim 😀 Araba yolu ve kaldırımı ayıran yaklaşık 1 metre boyunda ufak ağaçsı birşeyler diziliydi. Adları nedir bilmiyorum ama her insan gibi aralarından geçip yola inmek ve karşıya gitmek istedim.. Sağ ayağımı soktum çalılaların dibine ve sol ayağımı üstlerinden geçirdim fakat tekrar sağ ayağımı almak için çektiğimde birşeye takıldığımı ve ayağıma birşeyin battığını hissettim. Ve hatta düşer gibi oldum biran, zor toparladım kendimi. Ulenn dedim bu ne! Döndüm baktım megerse dikenli telmiş 😕 Yaa dedim bu dikenli telin ne işi var bunların arasında 😮 Birşey değil yuvarlanıyorduk neredeyse yola 😆
Neyse biraz daha takıldıktan sonra dönüş için koyulduk yola. Biz Can ile yakaladığımız her fırsatı değerlendiriyor, Gökhan ve Mert’in yaralarını biraz daha deşiyorduk 😆 Nasıl mı? Örneğin yolda giderken bir ara, hızımı sürekli 30 km de tutmaya çalışıyordum. Tempra’ya binenler bilirler, göstergeler dijitaldir ve o yüzden rahat oluyor kilometreyi gözlemlemek. 30 oldumu Can ile bağarmaya başlıyorduk oo o oo diye Bunun gibi benzeri birçok malzeme ile kafa yaptık biraz 😀
Ereğli-Zonguldak arasını gidenler bilirler. Ereğli çıkışında önce zirveye tırmanır ve biraz düz yol aldıktan sonra Zonguldak’a inişe geçersiniz. Tırmanışın yarısında ağır bir kar yağışının ortasında bulduk kendimizi. Allahtan yeni başlamıştı kar ve yol henüz kapanmamıştı. İşin kötü yanı arabada zincir yoktu ve gideceğimiz yolun en az 20km oluşuydu 🙂 5-10dk sonra zirveye yaklaşmıştık ve heryer bembeyazdı. Ben 2 ile 1. vites arasında gidip geliyordum. Üstüne üstlük yolda ağırda bir sis vardı. 3 metre öteyi göremiyordunuz. Bir süre bu şekilde gittik, ve dik bir yokuşu da dikkatlice 1. vites ile frensiz inmeyi başardık. Birkaç km sonra ise kar yağışı etkisini kaybetmişti ve yol açılmaya başlamıştı. Derken tamamen temize çıktık ve hızlanmaya başladım. Derken Zonguldak merkeze varmıştım 😀 Can ve Mert’i evine bıraktım önce ve sonrasında ise Kozlu’ya dönüp Gökhan’ı bıraktım. Zaten Gökhan’ın ev ile benim ev arası yakın sayılır. Ardından döndüm ve evdeyim.
Sonuç olarak ise, Zonguldak merkezde yapacak pek birşey yok. Açık olan ve gözde olan tüm kafeler ise tamamen dolu. Ancak 30-40dk bekleyeceksin kapıdaki boşalan bir yere oturasın. Böyle durumlarda en güzeli yakın ilçeye gitmek olsa gerek 😀 Yani anlayacağınız bizim ki biraz fantezi kısmı işin.